top of page

Karadeniz'de Yeni Doğal Gaz Keşfi Üzerine Bir Değerlendirme

  • Yazarın fotoğrafı: İklim Değişikliği ve Enerji Çalışmaları Merkezi
    İklim Değişikliği ve Enerji Çalışmaları Merkezi
  • 1 gün önce
  • 6 dakikada okunur

Türkiye, Karadeniz'de Göktepe-3 kuyusunda 75 milyar metreküplük yeni bir doğal gaz rezervi keşfetti. Bu gelişme ile ülkenin kanıtlanmış rezervi 785 milyar metreküpe ulaşarak enerji bağımsızlığı yolunda önemli bir adım atıldı.

Karadeniz'de Yeni Doğal Gaz Keşfi Üzerine Bir Değerlendirme

Türkiye'nin enerji alanındaki gelişmeleri, Karadeniz'de yeni bir doğal gaz keşfinin duyurulmasıyla devam etmektedir. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından 17 Mayıs 2025 tarihinde kamuoyuna açıklanan bu son doğal gaz keşfi, ülkenin enerji geleceği açısından önem arz etmekte ve stratejik bir gelişme olarak değerlendirilmektedir.

Keşfin Detayları ve Ekonomik Potansiyeli

Göktepe-3 kuyusunda keşfedilen yeni doğalgaz, Karadeniz'in derin sularında 75 milyar metreküplük (bcm) bir doğal gaz rezervine işaret etmektedir. Yaklaşık 30 milyar dolar olarak hesaplanan ekonomik değeriyle bu rezerv, Türkiye'nin konutlarının doğal gaz ihtiyacını tek başına yaklaşık 3,5 yıl boyunca karşılayabilecek bir potansiyele sahiptir. Operasyonel olarak, bu önemli keşifin Türkiye'nin kendi imkanlarıyla geliştirdiği teknolojik yetkinliklerle gerçekleştirilmiş olması da yine önemli bir diğer noktadır. Ülkenin yedinci nesil sondaj gemisi Abdülhamid Han tarafından yürütülen çalışmalar, Göktepe-3 kuyusunda yoğunlaşmıştır. Sakarya Gaz Sahası'nın yaklaşık 69 kilometre batısında, kıyıdan 165 kilometre açıkta yer alan bu kuyuda, deniz yüzeyinden yaklaşık 2.154 metre su derinliğinde başlanıp toplamda 3.500 metre derinliğe ulaşılarak gaz rezervine erişilmiştir. 27 Mart 2025'te başlayan sondaj, loglama ve test operasyonları, yaklaşık 50 günlük bir çalışmanın ardından tamamlanmıştır. Bu süreç, derin deniz aramacılığının karmaşıklığını ve teknolojik birikim gerektirdiğini ortaya koymaktadır


Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar, keşfin en kısa sürede ülke ekonomisine kazandırılacağını ve bu sayede enerji ithalatı için yurt dışına ödenen dövizin ülke içinde kalacağını belirtmiştir. Ayrıca Türkiye’nin aramaları kendi ekipmanı ile yapıyor olması da, enerji arama ve üretiminde sürdürülebilir bir strateji izlediğini göstermektedir.

Karadeniz'deki Keşiflerin Kronolojisi ve Artan Rezerv Miktarı

Türkiye'nin Karadeniz'deki enerji arayışı son yıllarda önemli sonuçlar vermiştir. Bu süreç, Göktepe-3 keşfiyle yeni bir halka eklenirken, bölgedeki toplam rezerv miktarını da önemli ölçüde artırmıştır. Karadeniz'deki bu keşifler silsilesi, Türkiye'nin enerji bağımsızlığı yolunda attığı stratejik adımların somut bir göstergesi niteliğindedir.

Karadeniz'deki büyük doğal gaz keşiflerinin temeli, Ağustos 2020'de Fatih sondaj gemisinin Tuna-1 kuyusunda yaptığı 320 milyar metreküplük (bcm) bulguyla atılmıştır. Bu keşif, Sakarya Gaz Sahası olarak adlandırılan ve Türkiye'nin enerji tarihinde bir dönüm noktası olan bölgenin potansiyelini ilk kez ortaya koymuştur. Kısa bir süre sonra, Ekim 2020'de bu rakam 405 bcm'ye revize edilmiştir. Ardından, Haziran 2021'de Amasra-1 kuyusunda gerçekleştirilen 135 bcm'lik ek keşifle Karadeniz'deki toplam rezerv 540 bcm'ye ulaşmıştır. Keşifler zinciri, Aralık 2022'de Çaycuma-1 sahasında bulunan 58 bcm'lik yeni rezerv ve Sakarya Gaz Sahası'ndaki diğer değerlendirmelerle devam etmiştir. Bu gelişmeler sonucunda, Türkiye'nin Karadeniz'deki kanıtlanmış doğal gaz rezervi 710 bcm'ye yükselmiştir. Bu rakamın uluslararası alanda saygın bir enerji danışmanlık firması olan DeGolyer & MacNaughton tarafından da teyit edilmesi, keşiflerin güvenilirliğini ve uluslararası standartlara uygunluğunu pekiştirmiştir. Mayıs 2025'te Abdülhamid Han sondaj gemisinin Göktepe-3 kuyusunda yaptığı 75 bcm'lik son keşif ise bu başarıya yeni bir katkı sağlamıştır. Bu son bulguyla birlikte, Türkiye'nin Karadeniz'deki toplam kanıtlanmış doğal gaz rezervi 785 bcm'ye ulaşmıştır.



Bu keşifler, Türkiye'nin enerji arama ve üretim alanındaki yetkinliğinin bir göstergesidir. Bu "öğrenme eğrisi" ve devam eden operasyonların sinerjik etkisi, her yeni kuyunun ve keşfin bir öncekilerden elde edilen bilgi ve altyapıdan faydalanmasını sağlamaktadır. İlk başarılar, özellikle Tuna-1'deki büyük keşif, bölgedeki risk algısını azaltarak daha yoğun ve sürekli bir arama faaliyetinin önünü açmıştır. Bu durum, sonraki keşiflerin de yolunu hazırlamıştır. Artan rezerv miktarı, Türkiye'nin mevcut gaz tedarikçileriyle olan müzakerelerinde pozisyonunu güçlendirmekte ve bölgesel enerji politikalarında daha etkin bir rol oynamasına zemin hazırlamaktadır. Bu durum, gazın tamamı üretime geçmeden bile jeopolitik bir ağırlık oluşturmaktadır.

Keşiflerin Arz Güvenliğine Etkisi

Türkiye'nin Karadeniz'de art arda açıkladığı doğal gaz keşifleri, ülkenin enerji arz güvenliğini sağlama ve dışa bağımlılığını azaltma hedefleri doğrultusunda atılmış stratejik adımlar olarak önem taşımaktadır. Uzun yıllardır enerji ihtiyacının önemli bir bölümünü ithalatla karşılayan Türkiye için bu yerli kaynaklar, ekonomik ve stratejik açıdan yeni bir döneme işaret etmektedir.

Türkiye'nin mevcut enerji tablosuna bakıldığında, özellikle doğal gazda yüksek bir dışa bağımlılık oranı bulunmaktadır. 2021 yılı verilerine göre bu oran %99,3 seviyesindeydi. Genel enerji ithalat bağımlılığı ise 2023'te yaklaşık %69 olarak kaydedilmiştir. Fosil yakıtların birincil enerji tüketimindeki payının 2023'te %81 olduğu (doğal gazın payı %26,2) düşünüldüğünde, yerli doğal gaz üretiminin kritikliği daha net anlaşılmaktadır. Yıllık enerji ithalat faturası da bu bağımlılığın ekonomik boyutunu göstermektedir; 2024'te 65,6 milyar dolar olan bu fatura, 2023'te 69,1 milyar dolar seviyesindeydi ve 2025 için 76,3 milyar dolar olarak öngörülmekteydi. Bu rakamlar, yerli üretimin cari açık üzerindeki potansiyel olumlu etkisini de işaret etmektedir.

Sakarya Gaz Sahası'ndan Faz 1 kapsamında başlayan günlük yaklaşık 9,5 milyon metreküplük üretim, halihazırda yaklaşık 4 milyon hanenin doğal gaz ihtiyacını karşılamaktadır. Göktepe-3 gibi yeni keşiflerin üretime dahil olmasıyla bu miktarın önemli ölçüde artması beklenmektedir; zira sadece Göktepe-3 rezervinin bile konutların 3,5 yıllık ihtiyacını karşılayabileceği hesaplanmaktadır. Yerli üretimin artması, enerji ithalat faturasının düşürülmesinin yanı sıra, enerji arz güvenliğinin artırılması ve dış şoklara karşı ülkenin direncinin güçlenmesi anlamına gelmektedir. Özellikle jeopolitik dalgalanmaların enerji piyasalarını sıkça etkilediği bir dünyada, yerli kaynaklara sahip olmak stratejik bir tampon görevi görmektedir. Bu keşiflerin, ulusal ekonomiye ve istihdama da olumlu yansımaları olması, yerel ekonomilerin canlanması ve yan sanayilerin gelişmesi beklenmektedir.

Ancak, bu rezervlerin ithalat bağımlılığını anlamlı bir şekilde azaltması kademeli bir süreç olacaktır. Derin denizdeki bu karmaşık sahaların tam kapasiteyle üretime geçmesi zaman ve büyük yatırımlar gerektirmektedir. Örneğin, Göktepe-3'ün 10 yıl sonra üretime başlaması ve yıllık 5-6 milyar metreküp gaz sağlaması durumunda bile bu, Türkiye'nin yıllık yaklaşık 60 milyar metreküplük tüketiminin yaklaşık %10'una tekabül edecektir. Bu önemli bir katkı olmakla birlikte, tam bağımsızlığın uzun soluklu bir hedef olduğunu göstermektedir. Bununla birlikte, kanıtlanmış yerli rezervlerin varlığı, Türkiye'nin Rusya, İran ve Azerbaycan gibi mevcut gaz tedarikçileriyle yapacağı müzakerelerde pozisyonunu güçlendiren önemli bir faktör olarak da değerlendirilmelidir. Bu durum, henüz gazın tamamı şebekeye verilmeden dahi dolaylı ekonomik faydalar sağlanabileceği göstermektedir.

Milli Filo ve Arama Kabiliyeti

Türkiye'nin Karadeniz'deki doğal gaz keşiflerindeki başarılar, sadece bulunan rezerv miktarıyla değil, aynı zamanda bu keşiflerin milli imkanlarla gerçekleştirilmesiyle de önem taşımaktadır. Kendi sismik araştırma ve sondaj gemilerinden oluşan bir filo kurma kararı, Türkiye'nin enerji stratejisinde önemli bir adım olmuş ve ülkenin bu alandaki yeteneklerini artırmıştır.

Geçmişte Türkiye, derin denizlerdeki petrol ve doğal gaz arama operasyonları için büyük ölçüde yabancı şirketlerin kiralık gemilerine bağımlıydı. Bu durum, maliyetleri artırıyor ve uzun vadeli bir arama programı yürütülmesini zorlaştırıyordu. "Mavi Vatan" doktrini ve Doğu Akdeniz'deki jeopolitik gelişmeler, yerli bir enerji filosunun kurulmasını hızlandırmıştır. Bu filo, Türkiye'nin deniz yetki alanlarındaki kaynaklarını bağımsız bir şekilde arayıp çıkarabilmesi için kritik bir araç haline gelmiştir. Filodaki önemli gemiler arasında Fatih, Yavuz, Kanuni ve Abdülhamid Han gibi sondaj gemileri ile Barbaros Hayreddin Paşa ve MTA Oruç Reis gibi sismik araştırma gemileri bulunmaktadır. Abdülhamid Han, yedinci nesil teknolojisi ve 12.200 metreye varan sondaj derinliği kapasitesiyle filonun en güçlü üyelerinden biri olarak Göktepe-3 keşfinde önemli rol oynamıştır.

Bu milli filonun varlığı, Türkiye'ye stratejik avantajlar sağlamaktadır. Bağımsız arama ve sondaj yapabilme yeteneği, ülkenin uluslararası konjonktürdeki dalgalanmalardan daha az etkilenmesini mümkün kılmaktadır. Bu operasyonlar sayesinde derin deniz aramacılığı ve üretimi gibi uzmanlık gerektiren bir alanda yerli insan kaynağı ve teknik bilgi birikimi gelişmektedir. Uzmanların da ifade ettiği gibi, "Karadeniz konusunda ciddi bir uzmanlaşma sağlandı". Bu, gelecekteki enerji arayışları için de kritik bir sermaye oluşturmaktadır. Enerji kaynakları üzerinde daha fazla kontrol sağlanırken, edinilen teknolojik birikim gelecekte hizmet ihracı potansiyelini de beraberinde getirebilir. Abdülhamid Han gibi yedinci nesil gemilere yapılan yatırımlar, Türkiye'nin teknolojik gelişimine katkı sağlamaktadır. Bu tür teknolojileri kullanmak, vasıflı personel yetiştirilmesini ve bir yüksek teknoloji ekosisteminin oluşmasını teşvik etmektedir. Filonun faaliyetleri aynı zamanda da, Türkiye'nin deniz yetki alanlarındaki hak ve menfaatlerini koruma konusundaki kararlılığını da göstermektedir.

Karadeniz Gazının Jeopolitik Etkileri

Karadeniz'deki doğal gaz keşifleri, Türkiye'nin enerji arz güvenliğinin yanı sıra bölgesel ve küresel jeopolitik dengelerdeki konumuna da etkilerde bulunmaktadır. Yerli kaynakların artması, Türkiye'nin enerji diplomasisinde pozisyonunu güçlendirmekte ve uluslararası alanda daha etkin bir oyuncu olmasına zemin hazırlamaktadır. Uzmanlar, bu gelişmelerin Türkiye'nin jeopolitik nüfuzunu artırdığı görüşündedir. Enerji ithalatına olan bağımlılığın azalması, Türkiye'ye dış politikada daha fazla manevra alanı sağlamaktadır. Bu keşifler, Türkiye'nin bölgesel bir güç olarak konumunu pekiştiren adımlar olarak değerlendirilmektedir. Bu durum, Türkiye'nin enerji kırılganlıklarını azalttıkça, bölgesel enerji jeopolitiğinde daha özerk hareket etme potansiyelini artırmaktadır.

Türkiye'nin enerji stratejisi, bir enerji ticaret merkezi (hub) olma ve gaz ihraç etme potansiyelini de içermektedir.

Son yıllardaki adımlar, Türkiye'nin geleneksel enerji ithalatçısı rolünden çıkarak kademeli olarak gaz ihraç eden bir ülke konumuna geçtiğini göstermektedir. Mevcut durumda Balkan ülkelerine ve Nahçıvan'a yapılan gaz sevkiyatlarının yanı sıra, Suriye'ye doğal gaz tedariki gibi yeni ihracat planları da bulunmaktadır. Bu gelişmeler, Türkiye'nin doğal gaz ticaret merkezi olma hedefini güçlendirmektedir. Karadeniz'deki enerji projelerinin geleceği, bölgedeki güvenlik ve istikrar ortamına bağlı olacaktır. Bu bağlamda, Karadeniz'deki istikrar ve enerji çeşitliliği konusundaki ortak çıkarlar, Türkiye ile Avrupa Birliği (AB) ve NATO arasında işbirliği için potansiyel bir zemin sunabilir.


Kaynak: ZenginHaber

Doç. Dr. İlhan SAĞSEN

Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Öğretim Üyesi

İklim Değişikliği ve Enerji Çalışmaları Merkezi Başkanı

Comments


Haberler

Haber Bültenimize Kayıt Olun!

Güncel haberler ve duyurularımızdan haberdar olmak için haber bültenimize kayıt olabilirsiniz.

Teşekkürler!

bottom of page