Türkiye’nin COP31 Adaylığı: Küresel İklim Diplomasisinde Yeni Bir Hamle
- İklim Değişikliği ve Enerji Çalışmaları Merkezi
- 6 gün önce
- 2 dakikada okunur
Türkiye, 2026 yılında düzenlenecek Birleşmiş Milletler İklim Zirvesi COP31’e ev sahipliği yapmak için Avustralya ile diplomatik rekabet içinde. Bu adaylık, Türkiye’nin iklim diplomasisinde küresel ölçekte daha etkin bir rol üstlenme çabasını yansıtıyor.

Türkiye, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC) kapsamındaki en yüksek karar alma organı olan Taraflar Konferansı’nın (COP) 31'incisine ev sahipliği yapmak üzere yürüttüğü diplomatik temaslarla küresel iklim politikalarında söz sahibi olma iddiasını pekiştiriyor.
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC) kapsamında her yıl düzenlenen Taraflar Konferansı (COP), iklim değişikliğiyle mücadelede ülkelerin uluslararası taahhütlerini belirlediği, dünyanın en geniş katılımlı çevre zirvesi olma özelliğini taşıyor. Karbon emisyonlarının azaltılmasından iklim finansmanına kadar kritik konuların ele alındığı bu zirvede alınan kararlar, küresel iklim politikalarının yönünü belirliyor. Bu noktada Türkiye, 2026’da düzenlenecek Birleşmiş Milletler İklim Zirvesi COP31’e ev sahipliği yapmak için diplomatik sahada yoğun bir mücadele veriyor. Bu adaylık, yalnızca bir konferans düzenleme meselesi değil; iklim krizinin en çarpıcı sonuçlarını yaşayan bir coğrafyanın, küresel müzakere masasında söz sahibi olma çabası.
Akdeniz Havzası’nda yer alan Türkiye, artan sıcaklıklar, kuraklık ve seller gibi etkilerle mücadele ederken, bu zirveyi hem kendi dönüşümünü hızlandırmak hem de “kuzey” ile “güney” arasında köprü kurmak için bir fırsat olarak görüyor.
İklim diplomasisinin en önemli platformlarından biri olan COP zirvelerinden birine ev sahipliği yapma hedefi, Türkiye'nin hem iklim kriziyle mücadelesini küresel ölçekte görünür kılma hem de gelişmekte olan ülkeler için temsil gücünü artırma çabası olarak değerlendiriliyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da desteğiyle Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de gerçekleştirilen COP29 esnasında ilan edilen adaylık, Türkiye’yi Avustralya ile doğrudan bir diplomatik yarışa soktu.
Stratejik Hedefler Üç Başlıkta Toplanıyor
Türkiye’nin bu adaylıktaki motivasyonu üç eksende şekilleniyor: 2053 Net Sıfır Emisyon hedefine bağlılık, bölgesel iklim diplomasisinde liderlik ve döngüsel ekonomi modeliyle sürdürülebilir kalkınma. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, Türkiye’nin emisyon artışını yüzde 41 oranında azaltmayı taahhüt ettiğini ve 2030 yılına kadar maksimum 695 milyon ton sera gazı emisyonuna ulaşılması hedeflendiğini belirtti.
Ev Sahipliğinde Avustralya ile Rekabet
Türkiye’nin adaylığı, Batı Avrupa ve Diğerleri Grubu (WEOG) içerisinde yer alan Avustralya ile rekabet halinde ilerliyor. Avustralya’nın Pasifik ülkeleriyle sunduğu ortak teklif birçok ülkenin desteğini alsa da Türkiye, sürecin dışında kalmayacağını açık biçimde ifade etti. Bakan Kurum, “Küresel güney ile kuzey arasında bir köprü rolü oynayarak, adil geçiş ve iklim adaletine dayalı bir COP organize etme iddiasındayız.
Hem teknik hem de lojistik olarak ev sahipliğine hazırız” değerlendirmesinde bulundu. Bu noktada bölgesel destek de Türkiye’nin adaylık sürecinde bir diğer husus olarak öne çıkıyor. Özellikle 2024 yılında COP29’a ev sahipliği yapan Azerbaycan’ın Türkiye’ye verdiği açık destek, dikkat çekiyor. Bu desteğe karşılık Antalya Diplomasi Forumu’nda Azerbaycan Cumhurbaşkanı’nın İklim Temsilcisi Muhtar Babayev ile bir araya gelen Bakan Kurum, “Türkiye’nin COP31 adaylığı sürecinde Azerbaycan’ın güçlü desteğini takdirle karşılıyoruz” ifadelerini kullanmıştı.
Sonuç olarak, Türkiye’nin COP31’e ev sahipliği yapma adaylığı, sadece bir uluslararası zirveye ev sahipliği yapma arzusunun ötesinde, küresel iklim diplomasisinde daha etkin bir aktör olma hedefini yansıtıyor. İklim krizinin etkilerini derinden hisseden bir ülke olarak Türkiye, bu süreçte hem kendi sürdürülebilirlik vizyonunu dünyaya anlatmayı hem de gelişmekte olan ülkelerin sesi olmayı amaçlıyor.
2053 Net Sıfır Emisyon hedefi doğrultusunda atılan adımlar ve bölgesel iş birlikleriyle desteklenen bu adaylık, Türkiye’nin iklim müzakerelerinde köprü rolü üstlenme iddiasını güçlendiriyor. COP31’in ev sahibi olma yolundaki bu diplomatik mücadele, Türkiye’nin küresel çevre politikalarında daha görünür ve etkili bir pozisyon edinme çabasının önemli bir göstergesi niteliğinde.
Kaynak: ZenginHaber
Comments